“Babil’in Asma Bahçeleri” kadar ünlü olma hedefiyle yola çıkan, İstanbul’un ortasında kelimenin tam manasıyla bir saklı cennette, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesindeyiz… Her yanın yeşile boyandığı, her adıma renk renk çiçeklerin eşlik ettiği bir atmosferde; çok kişinin fikir sahibi olmadığı bir sanat hakkında bilmediklerimizi öğrenmeye duyduğumuz merak ve sergi ziyaretçilerine aktaracak olmanın heyecanı birbirine karışıyor… Işık Güner, bitki ressamlığı kursları verdiği ağaç evde ağırladı İTÜ Rektörlük Sanat Galerisi ekibini. Bitki ressamlığının tarihinden, bugününden, İTÜ RSG’de açacağı ilk kişisel sergisinden bahsetti. Türkiye’de 11 bin resmedilmesi gereken bitki olduğunu, bitki ressamlığı yeterince tanınmadığından resmedecek usta ellere açık bulunduğunu, ülkemizi Edinburgh Kraliyet Botanik Bahçesindeki özel koleksiyonda yer alan eserleriyle sessiz sedasız nasıl temsil ettiğini, bir bitkiyi resmetmek için bazen 3 yıl sadece veri topladığını ve daha nice şeyi anlattı… Okuyacağınız söyleşi, İTÜ RSG’nin ikinci sergisinin sadece üniversite için değil aslında ülke için ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Şili bitkilerini resmediyor Işık Güner, uzun süredir emek verdiği büyük bir çalışma. Elini taşın altına koyanlar olursa ve daha çok bitki ressamı yetişirse, Türkiye’nin zengin bitki varlığı
neden resmedilemesin?...
Bitki ressamlığı çok aşina olduğumuz bir sanat değil. Tam olarak ne tür bir çalışma yapılıyor, aydınlatır mısınız biraz?
Bitkiyi bilimsel kriterlere uygun, karakteristik özelliklerini göstererek rengine, dokusuna dikkat ederek birebir resmetmektir. Fotoğrafta sağlanamayacak ayrıntı düzeyi yakalanır. Estetik olarak da çok farklı noktadır. Bir botanikçi ya da bu işle ilgili herhangi birinin resminize baktığı zaman hangi bitki olduğunu söyleyebilmesi gerekir. Yani bilim ve sanatın buluştuğu çok özel noktadır. Birçok teknik kullanılır; teknik kalem, guaj gibi… En çok bilineni suluboyadır, ben de suluboya çalışıyorum. Boyutu, dokusu, rengi, biçimi, duruşu, doğada bulunuşu, tüm bunları göz önünde bulundurarak resim yapıyoruz. Aynı zamanda bazı bitkileri tanımlayabilmek için belli özellikler var; mesela içindeki kısımlarını büyüterek aynı tablo üstünde resmetme şansımız oluyor. Bu sayede bir bitki türü üzerine çok fazla bilgiyi tek resimde insanlara iletebiliyoruz. Bu botanikçiler için çok önemli ama aynı zamanda bu işle çok alakası olmayan insanların ilgisini çekebilmek için de güzel bir nokta diye düşünüyorum. Çünkü çok estetik bir yaklaşımı var ve bilimi kesinlikle işin içinden çıkarmıyorsunuz.
Az bilinmesi yakın bir tarihe dayandığı önyargısını uyandırıyor…
Aslında Türkiye’de çok eski bir tarihi vardır bitki resimlerinin, Osmanlı’ya kadar dayanır. Osmanlı’da yapılan minyatür sanatında çiçek resimleri çok fazla kullanılmıştır. İlk başta biraz daha desen olarak yapılsa da daha sonra o zamanın koşulları ve malzemeleriyle, kullanılan kağıtlar ve boyalarla çok gerçek çizimler yapılabilmiştir ve gerçekten çok harika çalışmalar vardır. Ancak Osmanlı’nın yıkılma döneminde bu sanattan bir kopuş olmuş ve bitki ressamlığı tamamen bitmiştir ne yazık ki... Tekrar başlaması ise yakın geçmişe dayanıyor.
“Osmanlı’da bitki resminin başlangıcı çok daha eski ama ne yazık ki sürdürülememiş. İngiltere’de bizden sonra başlamasına rağmen bugün çok ilerideler. Gemiyle seyahat eden botanikçiler ve kâşiflerin yeni dünya bitkilerini keşfederek resimlerini yapmasından bugünlere gelinmiş…”